Bir süre önce kendime daha çok yazmak üzerine bir söz vermiştim. Aslında bilenler bilir, zaten yazı yazarak para kazanan biri olduğum için yazmak fiili hayatımda ziyadesiyle yer kaplıyor; ama işin aslı ve benim gönlümden geçen “kendim için yazmak”tı.

Sadece kendim için yazmak,
sadece kendim için fotoğraf çekmek,
sadece kendim için yemek yapmak,
sadece kendim için yaşamak…

Biliyorum, biliyorum cümleler biraz bencilce geliyor ama kabul edelim ki hangimiz bencil değiliz ki? İnsan olarak var olmak hiçbir zaman düşündüğümüz kadar masum olmadı ve olmayacak da… İnanmazsınız ama romantik komedilerden fırlayan bir karakter olarak bu gerçeğin farkında bir realistim de aynı zamanda. Yine de bu bencilliklerimi açıklamam gerekirse kendimi keyif pezevengi olarak tanımlayabilirim. Şu satırın sonunda annemin bakışlarını üzerimde hissettiğim için ehlikeyf sözcüğü ile ‘keyif pezevengi’ni değiştirmeyi kibar, hanım hanımcık (!) bir insan olmanın borcu olarak görüyorum.

Hayatın bazı kuralları olduğunu bilmeme rağmen isyankârlık konusunda bayrağı alıp en ön sırada duruyorum her daim. Aslına bakarsanız bu duruşa bu kadar asalet yüklemeye de gerek yok; bildiğiniz Don Kişotluk yapıyorum ve yel değirmenlerini kilometrelerce öteden görüp kılıcımı savuruyorum. Atımın ahı gitmiş vahı kalmış ama ben şövalyeliğimden ödün verecek biri miyim Allah aşkına?

Özellikle son iki yıldır yazı yazarak, fotoğraf çekerek bol bol çalıştım ve inanmazsınız; kazandım da. Ama sorun bakalım mutlu muydum diye… Değildim.
Google’da aranınca üst sıralarda çıksın diye yapmadığım laf cambazlığı, markaların gönlü olsun diye gitmediğim röportaj, 2011’den kalma ayakkabı satılsın diye çekmediğim fotoğraf kalmadı. Tahmin edersiniz ki bunların birini bile yaparken keyif almadım. İşin kötü tarafı bunları yaparken kendime ayıracak birazcık olsun zaman bile bulamadığım için ve bu gerçekten bir bahane olmadığı için ben bana ait sözcükleri, cümleleri, sayfaları, kadrajları kaybettim hatta unuttum.

Sonra bir gün benim beyaz atlı prensin kalbinde sorunlar çıktı. İstanbul – Adana arasındaki mesafe aşılamaz, zaman geçmez, aile vazgeçilmez oldu. Beyaz atını ameliyathane önüne bağlayan babam, beyaz saçlarıyla gülümseyerek çıktığında ve ben o geceyi hastane odasında bekleyerek geçirdiğimde kendime bir söz verdim: Daha çok yazacağım ama kendim için.
Sevdiğim insanlarla geçirdiğim hiçbir ânı unutmamak için, bundan seneler sonra bile bakıp bakıp burnumun direğini sızlatmak için, kendimi hatırlamak ve bir çeşit kendime sarılmak için yazacağım dedim.

Ama biz kimyon istemiştik!

Çünkü anladım ki geçmişi sadece düşünmek, geçmişe özlem duymak yetmiyor. Özleyecek yeni geçmişler yaratmak için yaşamak da gerekiyor. Üstelik evin bir odasını zaman makinesi imalathanesi olarak adlandırıp boş zamanlarımda mucitlik yapmaya çalışsam da henüz eski bir fırın, çek-yat ve lastikleri patlak bir bisiklet ile yapacaklarım oldukça sınırlı. Ne yazık ki bir Dr. Emmett Brown değilim.

Üstelik çocukluk aşkım Tarık Akan ölmüş, Mithat Bereket sürmenaj olmuş, Güdük Necmi Damat Ferit’in peşine takılmış. Dünyada tanıdığım insanlar azalmaya başlamış ve bir yandan da anlayamadıklarım, şaşırdıklarım, kırgın olduklarım çoğalmaya başlamış, “başka türlü bir şey benim istediğim” dilime dolanmışken güzel insanlarla tanışmanın heyecanını anlatmak zor.

Ama en basit şekilde şöyle diyebilirim:
Ben bugün unutmak istemeyeceğim bir gün geçirdim. Anlatmak için tüm klişe cümleleri sıralayabileceğim (hani, bazı insanlarla tanışırsın ve onların özel olduğunu daha o an hissedersin, onca yılın mesafesini kapatmak için saatlerce konuşursun, sanki daha dün berabermiş gibi yanlarında saçmalarsın) ve bütün bu klişe tanımlara rağmen kalbimdeki heyecanı, sıcaklığı azıcık bile anlatamadığım…

O yüzden rakının bize verdiği yetkiye dayanarak, kalabalıklaştıkça selfie çekmenin zorlaştığı masalardan bildiriyorum:
Hayatıma çok güzel bir insan aldığım için ve onun güzellikleriyle tanıştığım için çok mutluyum. Bu mutluluğun bir amacı olsun; buraya her yazı yazdığımda bugünü tekrar tekrar hatırlayıp gülümseyerek kendime sarılayım, onlara da sarılayım.

Ciğerin yanında kimyon olmazsa olmaz gençler. Amca bizi dövecek gibiydi ama kimyon getirmezse ben onu kırarım, hem de çok pis kırarım.

1Kasim2019.jpg

(Yel değirmenli şahane görsel Tarık Uslu‘ya aittir.)